28 Eylül 2007

Bir ağaç var içimde
fidesini getirmişim güneşten.
Salınır yaprakları ateş balıkları gibi
yemişleri kuşlar gibi ötüşür.

Yolcular füzelerden
çoktan indi içimdeki yıldıza.
Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar,
komuta, böbürlenme, yalvarıp yakarma yok.

İçimde ak bir yol var.
Karıncalar buğday taneleriyle
bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
ama yasak, geçemez cenaze arabası

İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil



Nâzım Hikmet

19 Eylül 2007

"Yanlış Zaman Yolcuları"
Bu hafta vizyona giren bir film konumuz. Filmin iki faklı afişini de ben yaptım. Yaptığım en eğlenceli işlerden biri oldu. Farklı bir afiş olması için uğraşıldı, o yüzden ekliyorum buraya da...Lütfen filme gidiniz.


YANLIŞ ZAMAN YOLCULARI
Gösterim Tarihi: 21 Eylül 2007
Dağıtım: Kenda Film
Yapımcı: Aren Perdeci
Senaryo: Aren Perdeci, Canan Cemali
Yönetmen: Aren Perdeci
Görüntü Yönetmeni:Serkan Güler, Ahmet Sesigürgil(Roman Bölümü)
Sanat Yönetmeni: Nilüfer Özseven ,Bora Batur(Roman Bölümü)
Orjinal Müzik: Saki Çimen, Mat, Edvard Aris
Yapım: Türkiye 2007
www.yanliszamanyolculari.com
Oyuncular: Murat Onur (Mahir) Canan Cemali (Aslı) Sinem Tuncer (Sinem)
İlker Uysaler (Mahir’in çocukluğu)
Sermet Tezel (Sermet Bey) Karolin Sarı (Matmazel Sona)

Filmin konusu için şu linke bakabilirsiniz:
http://beyazperde.mynet.com/film/3731
Fragman için de:
http://www.youtube.com/watch?v=XsK_lB4PhVU

18 Eylül 2007

Alternatif yaşam arayışları devam ederken, kurduğum sistemlerin çoğu çöktü, buradaki atmosferde sosyalist anlayış da ömrünü tamamlarken, emperyalizmin kolları en yakınımda...Halbuki biz paylaşalım derdik. Artık, rahat koltuklar, yapma çiçekler, renkli ekranlar, demir makaslar,görünmez ilişkiler,maskeli balo çılgınlığı.
Bireysel yaşamlarımız, yanlızlığın dayanılmaz hafifliği ve doğayı özleyen ben, nostaljiyle, elle tutulan parça parça olmuş kalanlarla hala insanı savunan ben...Sanırım pes ediyorum, bu kavgadan, çarklardan elimizden alınan onca şeyden sonra.
Şiirle şarkıyla beslenip isyan, acı kusmak artık kimseyi etkilemiyor.
Sizin olsun bu şehir.





    fotoğraflar: Reza Mirlobof

  • İran gezisine dair fotograf ekleyemedim henuz, yakında..Hem daha ne güzel anlatacaklarım vardı fotograflarla..şimdilik



05 Eylül 2007

notlar devam...
İRAN-isfahan
Sabah ilk uçakla Isfahan'a gittim.Burda şehirlerarsı uçaklar çok ucuz.Bu da bulabildiğim tek bilet oldu.Bundan sonra kutsal tatil başladığı için bir yerden bir yere gitmem işkence oldu.
İsfahan'daki Nakş-i Cihan medanı dünyanın en büyük meydanlarından.Meydanın çevresi eski pazarlar, kervansaraylar, camilerler çepeçevre..İran'ın en turistik ve en büyük en gizemli şehirlerinden biri.
Bir de şehrin orasından geçen Zayende nehri üzerinde bir çok tarihi köprü vardı.Bunlardan en güzeli Si-ye-se-pol köprüsü , altında akan suyun kıyıcığındaki çayhanesiyle harika dolunaylı gecesiyle gerçekten harikaydı.Buraya bir iki fotograf kayacağım yakın zamanda..

Bir an Isfahan'da kaldım sandım,başka yere bilet bulmak mümkün değil, otobüsle 10 saat Şiraz, vaktimde yetmeyecek param da sanki.. Ve İran'ın en güzel şehrini atlayıp görmeyi planladığım üçüncü güzel şehre gitmeye karar verdim.YEZD


Yezd
Bu şehir hayalimde sarı toprak evleri, tozlu ıssız karmakarışık sokakları eski pazarlarıyla bir çöl şehri..Evet tam olarak böyle bir yermiş.Çöl de otantik büyülü bir güzellik..
Bütün oteller buradaki geleneksel evlerden otele dönüştürülmüş, işte bu otelde bir bahçenin etrafına dizili odaları, bahçesinde minderli masalı ufacık restoran ve buluşma kısmıyla çok otantik ve aradığım yerdi.
Burdaki turistlerle gezdim şehri. Zerdüşt Tapınağı ve Sessizlik Kulesi bu şehrin en ilginç tarihi, değerli yerleriydi.
Zerdüşt tapınağı...

03 Eylül 2007



İRAN-ilk uzaklık
Gitmeden önce okumaya başladım ki bütün o gezi notları heryerin herşeyin keşfi ve ayrıntılarıyla anlatmak herşeyi..istediğim farklı geçen bu günleri olabildiğince sade anlatmak..

Okurken şu paragraf Özcan Yurdalan'ın "İran Yolculuğu" kitabında herşeyi anlattı:


"Hiçbir gidişin insanı kendinden kurtaramayacağını bilmek neye yarar?Bir yanda insanı silen bu kent, bir çeyrek sonra başlayacak sınavlar, ekmek parası, çocuğun okulu,validenin yaprak sarması, öte yanda olanca cazibesiyle dünya..Hayat yaşanmak ister...

Yaşanmamış, keşfedilmemiş ne kaldı ki şu koca kente, bu küçük gezegende.Olsun, nasıl olsa hepimiz öleceğiz. Ama ufak da olsa alışkanlıklarımızı kırmanın bir yolu olmalı.GİTMELİ.Çünkü ne kadar yolcu varsa o kadar da yol var.Malum, bunu herkes biliyor ve her iklimi her gönül başka yaşıyor.
........
Çünkü,yaşamın sınırlarına kendi çapında bir karşı koyuş; çünkü anlamanın ve hissetmenin en kestirme yollarından biri bu uzun yolculuklar.."


Tam gezi notlarına gömülmüşken herşeyin keşfedilmiş halinin bir turist gibi üzerinden geçmek bana biraz büyüsüz gelmişti ki bu kitapla doğunun gizemine kapılıp bir an önce aynı meydanları sokakları adımlamak için yola çıkma kararımdan emin odum.
çok kısa İran gezisi süresince defterime aldığım notlardan:

Otel odalarında yapılırya günlerin hesapları, yazılar, yolculuklardan, ben de öyle başladım en başından..Çoktan hazırlandığım ama yine de aniden öyle fazla plan yapmadan herşeye yolda karar vereceğim yolculuğa başladım, 4 gün trenle gece gündüz gece gündüz, gece, gündüz ...
Transasya treni bembeyaz çarşafları,harika ekibi ve Anadolumuzun ne de güzel manzaralarıyla az gitti, düz gitti, gitti de gitti...Kayseriden binen İranlı iki kadınla geçti yolculuğun bir kısmı, tuhaf bir etkileri vardı çünkü ayrılıktan olsa gerek ağlayarak bindiler ve bu hüzün devam etti bir süre...Sonra ne Farsça ne Türkçe anlaşamadık biraz el kol işaretleri, biraz sessiz film sahneleri şeklinde Van Gölü'ne ulaştık..Van'da vedalaştık Transasya ekibiyle..Gölü eski bir İran yapımı feribotla geçtik 4 saat...Feribot iyi, günbatımı dışarsı...
Geldik akşam vakti karşı kıyıya, ıssız bir iskelede İran trenine geçiş yapacağımız yerde bekliyoruz...Yolculuk boyunca yanlızım ya Türkçe konuşan kalmadı artık ama hala Van'dayız.Bütün anonslar bile artık Farsça,Türkçe dysam hemen ortak olucam muhabbete,Neyse ki buldum bir iki kişi..toplam 4 kişiyiz Türk olarak.ilk soru hemen geliyor tabi "Ne işin var Tahran'da?" Var işte bir işim"
neyse İran treninde beni epey koruyup kolladılar, sonu gelmez upuzun sınırdaki pasaport kontrol bekleme fasıllarında da muhabbet ettik..Sağolsunlar..Ankaradan binen iki genç arkadaş adlarını bile sormamışım malesef o yol halinde, bilselerdi keşke ben döndüm sağsalim:)
İran treni geldi nihayet, ben kostüm değişikliği yaptım, kendimi hazırlamak ve ortamda da daha farklı görünmemek mümkünse kaybolmak adına...






Trende bir sürü insanla tanıştım. Trendeki bilet şefi ne de güzel azeri Türkçesi konuşuyor.Kulağa çok güzel geliyor çok sevdim."Özümden bilerem."Meğer psikoloji bölümünü okumuş, Tahran'da parapsikoloji alanında en bilgili insanlardan.Muhabbet parapsikoloji, yemekli vagondayız, sağ sol sapsarı tepeler..


Bu arkadaşımın mene çok yardımı oldu sağolsun dönüş biletimi trene on iki dakikasında binmeme ragmen haletti...


Tahran'a son saatler nasılda geçmek bilmedi, ne varsa okudum, kitaplar dergiler bitti, aynı şarkıları defalarca dinledim ve 4. günün gecesi 3 saatlik bir gecikmeyle Tahran'a vardık.O saatte ne otel rezevasyonum var ne karşılayanım..Neyse denedim şansımı buldum bildik bir yer.Ucuz ve eski olanda yer yoktu biraz pahalıca oldu New Naderi Otel..Neyseki bir oda yürüyorum, gerçek bir yatak, sessizlik ve banyo, allahım banyoo..


Sabah hemen gittim Shabaviz yayınevine, onca mütevazi haliyle..kitaplar görünmese anlaşılmayaca nerededir..Beni misafir ettiler tüm gün,Dünyanın en güzel masal kitapları renk renk hikayeler..Seçtim saatlerce kayboldum orada.."özünden gaptırıp götürem men bunları"


Aldım, aldım, kendimi durdurdum kalanlara bakmamaya çalışarak çıktım yukarı..ah ulen ah çizen çizmiş..


Shavabiz her yıl çizerleriyle yazarlarıyla birlikte bütün ödülleri alan bie yayınevi.Kitapalrı Tahran'dan tüm dünyaya yayılıyor. Ancak Türkiye'de satılan kitabına rastlanamamıştır.Bütün duvarlar ödül takdir belgeleriyle dolu..


Bir de ofiste Shabavizin sembolü olan bembeyaz bir baykuş var."Kali"